2 Temmuz 2018 Pazartesi

Biraz Yeşil, Biraz Mavi


“İnsan yaşadığı yere benzer                         
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer 
Suyunda yüzen balığa 
Toprağını iten çiçeğe"

Çok sevdiğim şairlerden, Cemal Süreya’nın fazla şiirden öldü dediği Edip Cansever’in “Mendilimde Kan Sesleri” şiirinden bir alıntı ile başlamak istedim. Bu yazımdaki şiir önerim olarak kabul ederseniz pek mutlu olurum. Ama bugün şiirden, şairden bahsetmeyeceğim. Hatta insan gerçekten yaşadığı yere benzer mi benzemez mi tartışmasına girip sosyolojik terimler de kullanmayacağım. Belki başka bir zaman bununla ilgili de bir şeyler karalayabilirim tabii. Bu sefer size yaşadığım yeri anlatacağım. Altıntaş’ı.

Bursa’nın Mudanya ilçesine bağlı Altıntaş Köyü. Gemlik Körfezi’nde Mudanya ile Gemlik’in tam ortalarında bir yerde köyüm. Tabii artık köyde değil, mahalle olduk. Aslını söylemek gerekirse buraya köy dedikleri zamanlarda da pek köy havası yoktu. Yani en azından benim yaşımdakiler için bunu söylemek pek yanıltıcı olmaz. Esas yerleşim yeri fotoğrafta da gördüğünüz üst kısımdaki yerken 80’li yıllardan itibaren sahildeki tarlalarına da ev yapanlar yavaş yavaş sahili de doldurmaya başlamışlar. Biz de sahile inen taraftayız. 40-50 metre mesafeden seyreyliyoruz Marmara’yı.
2017 itibariyle köy nüfusu 419’dur fakat yaz mevsiminde nüfusun 1500’lere çıktığı görülmektedir. Köyde düğün salonu, sağlık ocağı ve muhtarlığın da bulunduğu hizmet binasının yanı sıra halı saha da bulunmaktadır.
Ne ile geçiniyorsunuz kardeşim siz derseniz köyün esas geçim kaynağını zeytin ve siyah incir karşılamakta. Zeytin hasadının büyük kısmı Marmarabirlik’e verilir. Özellikle sofralık zeytin ihtiyacınız varsa Altıntaş’a zeytin mevsiminde uğramanızı tavsiye ederim. Tattığınızda daha öncekilere benzemediğini göreceksiniz.
İncir ise yurt dışına gönderilmek üzere tam olgunlaşmadan toplanır. Ayrıca olgunlaşmış incir pazarlarda satılmak üzere kamyonlarla İstanbul’a da gönderilmektedir. Beyaz incire de bir parantez açmak isterim. Gemlik-Mudanya arasındaki eski İstanbul yolundan aracınızla geçerken yol kenarlarında incir satanları göreceksiniz. Arabanızı kenara çekip sabah dalından koparılmış beyaz inciri lezzetle yiyebilirsiniz.

Bunların yanı sıra balıkçılık da alternatif bir geçim kaynağıdır. Bunun yanı sıra yazın tatil amacıyla da yazlıklarına gelenlerin de sıklıkla tercih ettiği olta balıkçılığı da hem vakit geçirmek hem de akşam sofranızı taze balıkla süslemek için güzel bir aktivite olabiliyor.
Özellikle hafta sonlarında insanlar aileleriyle güzel bir gün geçirmek için geliyorlar. Mangal yakabilir, denizin keyfini çıkarabilirsiniz. Bu arada denizi de diğer yerlere göre oldukça temizdir. Fazla ve beklenmedik derinlikler olmadığından güvenli şekilde denizde serinleyebilirsiniz. Tabii dikkatli olmak da her zaman yarar vardır.

Yeşil ve mavinin güzel uyumunu görmek isterseniz rotanızı Altıntaş'a ayarlayın.

Gelirseniz bekleriz efenim. :)




(Fotoğrafların hepsi bana aittir. İsteyen istediği fotoğrafı, istediği yerde kullanabilir. Özgürsünüz) 




 


   




28 Haziran 2018 Perşembe

Geçmiş Zaman Oldu Gelecek Zaman


Yaratmanın başlangıcıdır düş gücü. Dilediğinizi düşler, düşlediğinizi amaçlar, amaçladığınızı yaratırsınız sonunda.” der İrlandalı yazar Bernard Shaw. Sahi biz ne kadar hayal kuruyoruz ya da ne kadar zorluyoruz zihnimizi hayal kurmak için?
Bu hayalleri kurarken geçmişin izlerini silebiliyor muyuz? Mesela modeli düşük bir arabaya sahipken daha yeni bir arabanın içinde hayal ediyoruz kendimizi veya bir işte çalışıyorsak hangi merdivende olursak olalım hayalimizde en üstteki merdivene çıkıveriyoruz birden. Üstelik bunu yaparken o bulunduğumuz mevkiye nasıl geldiğimizi de unutuyoruz. Hayallerimizi geçmişte eksik olduğunu hissettiğimiz şeyler üzerinden kuruyoruz.
Peki ya bugün ne olacak?
Evet, biz bir yandan düne yakınırken bir yandan da geçmişe yönelik hayaller kurarız. Bunu yaparken ise bugünü ihmal ederiz. Horatius’un iki bin yıl kadar önce şiirinde geçen “carpe diem, quam minimum credula postero (gününü yaşa, yarına olabildiğince az güven)” sözünü severim ama biraz da eksik görürüm. Ben şöyle diyeceğim, siz de istediğinizi demek de özgürsünüz.

Dünü hatırla, bugünü yaşa, geleceğe ise zaman tanı…

23 Haziran 2018 Cumartesi

Beklentiler



"Yaşamımız yaşadıklarımızla değil, beklentilerimizle şekillenir." der Bernard Shaw. Bu söz bana anı yaşa felsefesinin tam karşısına dikilmiş bir sokak dövüşçüsü gibi geliyor. Aslında iki kelam etme amacım beklentilerimizle alakalıydı.
Evet, beklentiler. Orhan Veli’yi nasıl bu havalar mahvettiyse bizi de beklentiler mahvediyor. Hep daha fazlasını istiyoruz, bekliyoruz.
Bir de bizim beklentilerimizden ziyade başkalarının bizim için beklentileri var. Ya ona ne demeli? İnsanların sizi değiştirme çabası. Peki niye?
Gerçekleşmiş beklentiler başarı iken, gerçekleşmeyen beklentilerin hayal kırıklığı olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Hayal kırıklığı yaşamamızın önemli sebeplerinden biri de merdivenleri birer birer çıkmayıp üçer beşer atlamaya çalışma hevesi ve kıyaslamak/kıyaslanmak. Hangi meyve çiçek açmadan meyve vermiş ki? Dalından bir evyeyi yemek için bile bakımını yaparız, zamanında ilacını veririz, çiçek açmasını bekleriz, meyve ortaya çıktıktan sonra olgunlaşmasını bekleriz. Bir meyveyi tatmak için bile bu kadar beklerken, hayatımızda her şeyin bir anda olmasını bekliyoruz. Olur mu?
Kıskançlık, rahimdeki kıyaslamanın dünyaya gelmesidir. Birisini kıskanıp da mutlu olan biri var mıdır? Hangi balık, uçuyor diye kuşları kıskanmıştır? Bu sefer de komşunuzun tavuğu size kaz gözükmeyiversin. Olmaz mı?
Biz hem çok iyi bir yüzücü olmak hem de o denizleri kuşbakışı izlemek istiyoruz. Hayattan beklentilerimiz tabii ki olacak. Ama bu bir anda olmayacak, adım adım olacak. Büyük beklentiler içerisine girmek elimizdekilerin değerini de görmemizi engelliyor.  En başından beri diyorum ya biz çok şey bekliyoruz.
Vesselam.

10 Haziran 2018 Pazar

Ne De Güzel Kaybettik


Lakin güzel kaybettik…

Kazanacağımıza o kadar emindik ki aslında kaybettiğimizi göremedik.

Doğrusunu söylemek gerekirse kazanmaktan başka çaremiz olmadığına ikna edildik. Hep kazanmaya çalıştık, rakiplerimizi, bizden geride kalanları hiç düşünmedik. Elde ettiklerimizle sevindik durduk, oyalandık onlarla işte. Kimseyi ortak etmedik zaferlerimize.

Sonra!

Sonra biz de kaybettik. Kaybedince de gördük ki biz kaybedenler bizim kazandığımızda düştüğümüz hataya düşmüşler. Zafer çığlıklarına şahit olduk. Zaferimize ortak etmediklerimizi mağlubiyetlerimizin sorumlusu gördük. Daha da çok kaybettik azizim daha da çok kaybettik.

Şimdi!

Karar verme sırası sende!

Küçük zaferlerini tek başına kutlamaya devam mı edip, mağlubiyetlerine sorumlular mı arayacaksın? Yoksa paylaşacak mısın?

Unutma!

Bir şeyleri paylaşma hissi, paylaştığın şeyden daha lezzetlidir