"Yaşamımız yaşadıklarımızla değil, beklentilerimizle
şekillenir." der Bernard Shaw. Bu söz bana anı yaşa felsefesinin
tam karşısına dikilmiş bir sokak dövüşçüsü gibi geliyor. Aslında iki kelam etme
amacım beklentilerimizle alakalıydı.
Evet, beklentiler. Orhan Veli’yi nasıl bu havalar
mahvettiyse bizi de beklentiler mahvediyor. Hep daha fazlasını istiyoruz,
bekliyoruz.
Bir de bizim beklentilerimizden ziyade başkalarının
bizim için beklentileri var. Ya ona ne demeli? İnsanların sizi değiştirme
çabası. Peki niye?
Gerçekleşmiş beklentiler başarı iken, gerçekleşmeyen
beklentilerin hayal kırıklığı olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Hayal kırıklığı
yaşamamızın önemli sebeplerinden biri de merdivenleri birer birer çıkmayıp üçer beşer
atlamaya çalışma hevesi ve kıyaslamak/kıyaslanmak.
Hangi meyve çiçek açmadan meyve vermiş ki? Dalından bir evyeyi yemek için bile
bakımını yaparız, zamanında ilacını veririz, çiçek açmasını bekleriz, meyve
ortaya çıktıktan sonra olgunlaşmasını bekleriz. Bir meyveyi tatmak için bile bu
kadar beklerken, hayatımızda her şeyin bir anda olmasını bekliyoruz. Olur mu?
Kıskançlık, rahimdeki kıyaslamanın dünyaya gelmesidir. Birisini
kıskanıp da mutlu olan biri var mıdır? Hangi balık, uçuyor diye kuşları
kıskanmıştır? Bu sefer de komşunuzun tavuğu size kaz gözükmeyiversin. Olmaz
mı?
Biz hem çok iyi bir yüzücü olmak hem de o denizleri
kuşbakışı izlemek istiyoruz. Hayattan beklentilerimiz tabii ki olacak. Ama bu
bir anda olmayacak, adım adım olacak. Büyük beklentiler içerisine girmek
elimizdekilerin değerini de görmemizi engelliyor. En başından beri diyorum ya biz çok şey
bekliyoruz.
Vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder